30 Mart 2018 Cuma

601. gün

Benim canım kızım. İki gündür canım öyle yanıyor ki tarif etmem çok güç. Sürekli aklıma sen geliyorsun, bir de gittiğin gün ben kanepede uzanırken ikiye katlanıp üzerimde yatışın. Onun dünyadaki son saatlerin olduğunu düşündükçe içim eziliyor. Sonsuz ve tarifsiz bir kederle doluyorum. Artık bunları düşünmekten kaçıyorum. Çünkü ben buradan çıkış yolunu bulamıyorum benim kalbimin en sıcak köşesi kızım. Dün akşam defalarca kere aklıma geldi, aceleyle, panikle beynimi uzaklaştırabilmek için farklı şeyler bulmaya çalıştım. Çok özür dilerim canım bebeğim. Günahım kabulüm ama ne olur seni sevmediğimi sanma. Yanına geldiğimde bana içerlemiş ya da kızmış olma. Bunları düşündükçe ölenin ben olmayışıma bir kere daha kızıyorum.

Şimdi ise beni bu bloga getiren ve de yukarıdaki satırın ilk birkaç cümlesinin ardından ağlama krizine sokan, It ain't me şarkısının nakaratı. Who's gonna walk you through the dark side of the morning? Who's gonna rock you when the sun wont let you sleep? It aint me.
Çok üzgünüm.

1 Mart 2018 Perşembe

572. gün

Hey gidi günler, hey gidi hayat, hey gidi kader...
Dilekçemizi oluşturduk, ilettik ve birkaç gün sonra epikriz raporunu bize maille ilettiler. Aslında sanırım ve maalesef böyle talepler hekim ile hasta yakını arasındaki ilişkiye bir nebze darbe vuruyor, yine de keşke yapmasaydım diyemeyeceğim. Bize gönderilen epikriz raporunu Eren okullarındaki bu konuyla en ilgili hocalarına gösterdi. Hocaları kendilerinin Madison Wisconsin adlı bir tekniği uyguladıklarını söyledi. Bu teknik ile lenfomayı atlatmanın mümkün olduğunu ancak lenfomanın nüks oranının yüksek olduğunu söyledi. Madison Wisconsin tekniği sağlık merkezlerince damar yolu ile uygulanan, haftada bir uygulama gerektiren bir kemoterapi protokolüydü. Ben de bunun üzerine önce Samsun’daki bazı özel klinikleri arayarak bu tekniği uygulayıp uygulamadıklarını sordum. Hiçbirinden olumlu yanıt almadım, bu tip hastalıkları fakülteye yönlendirdiklerini söylediler, daha çirkini tedavi etmediklerini söyleyenler de oldu. O zamanlar tedavi için çabalamak bencillik mi olacak tedirginliğini de duydum bunu seçen kişilerin de olduğunu göz önünde bulundurunca. Şimdi ise düşüncem tamamen farklı.

Fakülteyi arayıp doktorumuzla bu yöntemi konuştum ve bize ilk etapta bahsettikleri i.v. tedavinin bu olup olmadığını sordum, meğer buymuş. Doktor bey diğer hekim arkadaşının sözleri için olumsuz bir yorum yapmaktan imtina etti, bana hekim ve hasta sahibinin tercihidir, dedi. Araştırmaların o teknikle ortalama 320 gün survival time kaydettiğini ama bizim yolumuzla 600 küsür gün olduğunu söyledi. Atlatma meselesini sorduğumda ise çalışmaların kendi araştırdığı kadarıyla bunun üzerine değil yaşam süresi üzerine olduğunu söyledi.

Epey derin epey uzun düşündüm. Facebookta hayvan sayfalarından arkadaş olduğum A. isimli hanımefendiye gönderdim, o da veteriner hekim arkadaşının fikrini bana iletti, araştırdım uğraştım. Damar yolu ile uygulanan teknik için yol ve klinik stresini düşündüm, her şeyi gözden geçirince oral yolla uygulanan protokolde karar kıldım. O haftasonu Samsun’a 1 günlüğüne gidecektim, evimizdeki küçük misafirin sahiplendirilmesi için. Miniğime talip çıkmıştı. İlacı da Samsun’da alırım diye düşündüm. Açıkçası zor bulunabilir bir ilaç olduğunu düşünmemiştim, internette fiyatı 2 lira yazıyordu. Burada 2 eczane var, asıl alışverişlerimizi yaptığımız ve sohbet ettiğimiz eczanenin çalışanı hanımefendinin dedikoduyu çok sevdiği çok sayıda kişi tarafından kulağıma geldiğinden, çok da sıradan olmayan bu ilacı oradan almak istemedim. Yaşadığımız bu durumu Akkuş’ta hiçkimse ile paylaşmadım, beklenmedik bir durum olmadıkça paylaşmayı da düşünmüyorum.

Samsun’a haftasonu gittim haliyle, nöbetçi eczanelerin de hiçbiri ellerinde o ilacın bulunmadığını söyledi, hatta bazıları bulamazsınız diye ekledi. Pazartesi günü depodan istemeyi önerdiler, bense pazartesi dönüyor olacaktım. Ne olur ne olmaz, belki de diğer ilacı da başka yerlerde bulamam diyerek Prednol’ü ilk girdiğim eczaneden aldım. Bu arada miniği 20’li yaşlarını aşmış 2 kız kardeş sahiplenmiş, aile evinde yaşadıklarını babalarının da bir kedilerinin olmasını çok istediğini söylemişlerdi ama, sahiplendikleri günün akşamı arayıp annelerinin çok katı bir şekilde reddettiğini ve ailede gerginliğin oluştuğunu söylediler. Uzatmaya lüzum yoktu, en azından hala şehirden ayrılmamışken gidip geri aldım ve onlardan sonra talip olan diğer kişilere ulaştım. Cevap alınca da ertesi gün Ünye’de miniğimi onlara teslim (ve Allah’tan emanet) etmek üzere sözleştik. Minik ile şansımız yaver gitmiş gibiydi. Neden sonra, onu verirken kızlara verdiğimden çok, çok daha fazla duygulandım ve ağladım.

Ünye’ye gelince Ünye-Niksar Caddesi üzerindeki eczanelerin hepsini sırayla gezerken, bir eczane fiyatı çok yüksek olduğundan eczanelerin tarih geçme riskini göze alıp raflarında bekleteceklerini sanmıyorum bu şekilde bulamazsınız dedi. Ben de internette uygun bir fiyata rastladığımı söyleyince önünde duran ekrandan öyle imiş, dedi. 2014’te 4 TL imiş, 2015’te 2 TL imiş, 2016’da 164 liraya çıkmış ve öyle devam ediyor. Ne artış ama, değil mi? Hiç sorun değil, 10 katı da olsa bebeğim için gerekiyorsa alırım ama, 2 liraya da satılabilen bir ilaca böylesi bir yeni fiyat belirlenmesi neye yorulabilir? Açıkçası ilk etapta bunun devletimizden kaynaklı olduğunu düşünmüş ve kızmıştım. Sonra ise internette ilaç üzerind araştırmalar yaparken, bir seferinde ilacın adını yazmamla birlikte google “price increase 2016” şeklinde tamamladı. Anladım ki firma kaynaklı. Yine de bence büyük zalimlik.

Ünye’deki eczanelerin tümü depodan isteyelim diyince, Akkuş’ta da sohbetimizin olmadığı eczaneden depodan getirilerek alırım Ünye’de ne beklemekle ne de tekrar Ünye’ye gelmekle uğraşmam diye düşündüm. Hemen o gün Akkuş’a gelir gelmez eczaneye gittim, siparişi verildi yarın gelir dendi. Ertesi gün öğle arasında uğrayıp aldım.

İlaçlar elimde tamam olunca, zamanlaması için hesaplar yaptım. Ayşe’nin düğününde, benim sınavımda hep şehir dışında olmam gerekeceğinden o günlerin dışında kalacak günleri gözleyip, en nihayetinde en uygun tarihin 28 Şubat olduğuna karar verdim.
Yani dün.

11 Şubat 2018 Pazar

554. gün

Pazartesi dilekçeyi yazacağımdan ve bir de Eren Hocalarına göstereceğinden, henüz ilaçları almadım ve başlamadık. Belki başlasak bir şeyler daha da kolaylaşacak, neyin ne olduğunu göreceğim. Belki de yine neyin ne olduğunu göreceğim ve her şey daha da zorlaşacak. Şu ansa bebeğimin huzurlu anlarında ona bakıp, acaba ilaçlar bu huzurdan edecek mi hesabı, tedirginliği ve hüznü, içimi yakıyor.

Dün saatlerce balkonu temizledim. Yerleri, camları, duvarları, pervazları, balkon kapısını... her yeri yıkadım, sildim. Kızların artık balkona çıkabilmesini istedim. Bugün her yer kurumuştu ve çıkmalarına izin verdim. Bu arada balkonumuz cam kaplı ve açılan camlar için herhangi bir kilit mekanizması bulunmadığından koli bandıyla 6’şar 7’şer yerden bantladım. Çok eğlendiler. Ama yerler çok ılık olmadığından, yere battaniye serdim ve basıp üşütmemeleri için 10-20 dk’dan uzun kalmalarına müsaade etmedim.

Artık biraz bazı şeylerimin belki de normal olmadığına karar verdim ve belki de terapi almanın beni rahatşatacağını düşündüm. Çünkü burada gerçekten çok yalnızım. Ama burada psikolog olmadığından, online terapiyi araştırdım. Gerçeği ne kadar işe yarar, online’ı ne kadar işlevsel olabilir hiçbir tecrübem ve fikrim yok. Ancak anılar konusundaki bazı takıntılarım, evrenin bazı şeyleri unutma ihtimali beni çok üzüyor. Söz gelimi bana atılmış bir sokak kedisinin fotoğrafını silemiyorum. Diyorum ki belki de bu kediciğin fotoğrafı belki de hiç kimsenin telefonunda kalmayacak, hiç kimsenin telefonunda olmayacak. Bu kedicik yaşayacak ve kendi kendine ölecek, dünyada onu anımsayan kimse olmayacak mı? Bu ihtimal benim canımı yakıyor... Silmiyorum. Böyle böyle, telefonum bir çok fotoğrafla doldu, Fıstıkımın anılarından tabii ki asla geçemiyorum ve 16 gblik telefonumun yaklaşık 8,5 gb’si galeriye ait. Bir kısmı zaten telefonun işlem dosyaları filan derken, bu durum resmen telefonu kullanımımı ve hayatımı etkiliyor. Bilmiyorum, bu normal mi?

İşte böyle. Kızları mutlu etmeye çalışarak vaktimi geçiriyorum. Ne yazık ki ders çalışamadım, bu akşam programımı yapıp yarın 8.30’da işe gidip tüm gün verimli şekilde çalışmayı planlıyorum. Canım kızlarım.

9 Şubat 2018 Cuma

552. gün

Haberler çok kötü.
Doktor bey arayıp teşhislerinin kesinleştiğini söyledi. Agresif formda olduğunu söyledi, hastanede duyduğumuz güzel cümleleri geçersiz kılan bir rapor olmuş sanırım patolojiden çıkan. Söylediği ismi arattığımda non hodgkin kapsamına girdiğini gördüm. İçimde bir yerlerde yeşil bi umudu sonsuza kadar besleyeceğim, ama kendimi bazı şeylere de hazırlayacağım. Çok ders çalışacağım. Mümkün olduğu kadar kısa sürede buradan kızımı alıp tedavinin daha kolay ulaşılabileceği yerlere gidene dek.
Minik misafirimizi bir an önce sahiplendireceğim.

Doktor yaşam süresinin tedavi ile bir buçuk-iki yıl olduğunu, tedavi edilmezse bu sürenin çok daha kısalacağını söyledi. Bir terslikle karşılaşmadığımız sürece (Allah’ım karşılaştırmasın) iv yerine oral bir tedavi uygulanacağını söyledi, hem bu tedavide yaşam süresi daha olumlu izleniyormuş hem de bizim için yol ve enjeksiyon stresini ortadan kaldıracağından daha iyi olacak. 3 haftada bir 4 günlük uygulamalar yapacakmışız, ciddi bir yan etki gözlersek ciddi ishal, aşırı tüy dökülmesi vb, o zaman tedavi yöntemi değişebilirmiş. Reçete edeceği ilaçların biri prednolmüş, diğeri ise asıl kemoterapötik ilaç sanırım. Ama kedilerin toleransı insanlardan çok daha iyi oluyor dedi. İnşallah öyle olur. Eren’in de okuldaki hocalarına danışması için raporları istedim, veriyoruz ancak dekanlığa dilekçe yazmanız gerekiyor dedi. Bu konuşmayı cuma mesai saati sonrası yaptığımız için, pazartesi ilk iş yazacağım.

Miniğimin genel durumu hala bin şükür ki iyi.
Yalnız beni iyice korkutan bir ihtimali konuştuk, onu buraya yazmak istemiyorum, yolumuz Samsuna ya da veteriner olan bir yere ilk düştüğünde bunu da görüşeceğiz.

Kızlarıma pozitif enerjiler vermek istiyorum.
Oturup bütün gün ağlamayacağım. Dua edeceğim ve kızlarımı mutlu edeceğim. Bize müsaade et, bizi birbirimize bağışla, bize yardım et Allah’ım. Böceğim çok hırpalanmasın ve kızlarım benimle kalsın ya Rabbim.

8 Şubat 2018 Perşembe

551. gün

Bu ihtimalle öyle uzun vakit geçirdik ki acaba kanıksadım mı?
Kızım her şeye inat bizimle mi kalacak yoksa, içimin cayır cayır yanmayışı bundan mı?
Yoksa şoktan mı?

Geçtiğimiz perşembe öğlen saatlerinde yola çıkıp akşama doğru Samsun’a vardık. Cuma sabahı fakülteyi arayıp durumumuzu hatırlatarak gelebilip gelemeyeceğimizi sordum. Öğleden sonra gelmemin uygun olduğunu söylediler 13.30 gibi fakültedeydik. Böceğimi alıp götürdüler, tam kan sayımı yapılacağını ultrasonla genel olarak bakılacağını ve bahsettikleri 2 yeni lenf nodundan örneklerin alınacağını söylediler. Yaklaşık 1-1buçuk saat bekledikten sonra bu sefer parçaları benim patoloji bölümüne ileteceğimi söylediler, verirlerken de doktor bey kan sayımı neticesinde nötropeni izlenmediğini ve ultrasonda da herhangi bir sistemde tutulum görmediğini, kötü bir ihtimal varsa dahi malign olacağını pek düşünmediğini söyledi. Neredeyse mutluluktan ağlayacaktım. Sonucun pazartesi ya da salı günü çıkabileceğini söyledi. Parçaları alıp patoloji bölümüne götürdük.

Geçen sefer de bana pazartesi salı denip açıklanması cumayı bulduğundan, sonuç belli olduğunda aramalarını beklediğimden sürekli aramadım. En sonunda bugün hala aranmadığım için arayıp, sormak istedim. Telefonu cevaplayan bey efendi benden bazı bilgiler aldıktan sonra birine danıştı ve döndü. “Lenfoma pozitif tedavisi için arayacaklarmış” dedi. İşte haftalar süren korkumun, telaşımın, dualarımın uzandığı cümle...

Ne zaman ararlar diye sorduğumda muhtemelen yarın ararlar, dedi. Mümkünse bugün müsat olduklarında arayabilirlerse minnettar olurum söyler misiniz dedim, tabii ki dedi. Saat 16.30 gibiydi, şu an 17.18, bu saatten sonra da aranacağımı sanmıyorum.

Miniğim çok hırpalanmadan bizimle kalsın Allah’ım, ne olur... küçücük bedeni çok yorulmasın ve hiçbir yere de gitmesin ya Rabbim... Onu bize bağışla Allah’ım, ona ve bize acı.

31 Ocak 2018 Çarşamba

543. gün

Buraya yazdığım gün akşama doğru, veteriner fakültesinden patolojiden çıkan sonucu bildirmek üzere sonunda aradılar. Yaptığımız konuşma tüm hislerimi muallakta bıraktı, ne sevinebildim ne sevinemedim, ne umutlanabildim ne umutlanamadım. Aldıkları örnekte lenfomada görülen b lenfosit yoğunlaşmasını gördüklerini ama yine bunun teşhisinde kullandıkları boyama yöntemlerini kullandıklarında boyanmadığını yani bunu doğrulayamadıkladını söyledi. Net bir sonuca varabilmek için, en az 2 lenf nodundan daha örnek alacaklarını, tam kan sayımı yapılacağını söylediler. Böceğimin genel durumu da çok şükür ki iyi olduğu için, ve biz de farklı bir şehirde olduğumuz için, müsait olduğunuz bir zaman getirebilirsiniz dendi. Biz de bir terslik olmazsa yarın değil ertesi gün, yani cuma günü gideceğiz. Benim cumartesi günü Ankara’da Tıpdil sınavım var, bir terslik olmazsa oradan geçerim diye düşündüm.

O günden beri neşem öyle yerine geldi ki. Pozitif düşünüyor ve dua ediyorum, Allah’ım minik böceğimizi Şeker’e ve bana bağışlasın. Onu çok seviyoruz... gerçekten.

Bugün burayı açmamın sebebi aslında başkaydı. Buraya sanırım hiç yazmadım, ama aslında evimizde şu an 3 kedi var. Bir de misafir kedimiz var, geldiğinde hasta idi, iyileştikten sonra belki ailemize katılır diye düşündüm ve kızlarla bir araya gelmeleri için şansımı denedim, ama başarılı olamadım. Onun olduğu ortamlarda bazen Şeker ile Böcek birbirlerine hırlamaya başladı, misafir kedi (Adı şimdilik Cozur. Bu ismi ona hastalık zamanlarındaki cozurdatmalarından ötürü koydum, anlamanın çok zor olmadığı gibi probleminin tezahürü gastrointestinal sistemde idi) çok cesur çıktı ve hiçbir şekilde kızlardan korkmayıp, üstüne kör gözüne parmak dercesine kızların üzerine oyun sanarak atladı durdu, derken kaynaşma sağlanamadı. Sonra baktım ki ev sahibi kızlarımın psikolojileri etkileniyor, aynı ortama getirmeyi birbirlerine göstermeyi tümüyle bıraktım, pes ettim. En sonunda geçtiğimiz hafta bir ilan açtım Cozur için ama, kaydadeğer bir talip de olmadı.

Uzun zaman banyoda ikamet etti kendisi, orada aslında kızlardan daha izole oluyordu. Ama zamanla mutlu olamadığını fark edip, iyileştiğinden de emin olduğumda, Böcekimi de ilk ağırladığımız odaya aldım. Resmen bakışları değişti, psikolojisi fark etti, daha akıllı bir kedi oldu. Maaşallah. Yine de ne yalan söyleyeyim, onun bir can taşıdığının elbet farkındaydım ama, onun canının kıymetinin farkında olmadığımı, ilk kez tırnağını keserken fark ettim.

Tırnağını kestirmemek için çok direndi, ama yavru da bir kedi olduğu için, tırnakları çok ince ve çok sivri oluyordu. Hareketleri her zaman bilinçli olmadığından, birkaç kere yüzümün çizilme tehlikesi sebebiyle,, tırnaklarını kesmekte kararlıydım. Baktım ki bir şeylerle kundaklayarak da üstesinden gelinmiyor, onu kullanmadığım kalın bir kadife pantolonun içine soktum ve geride kalan arka patilerinin tırnaklarını kesmeye çalıştım. Öyle kızdı öyle rahatsız oldu ki, pantolomun üzerinden geçirdiği dişleri elimin içinde iz bıraktı. En sonunda tüm tırnakları kesişim tamamlandığında, onu bıraktığımda hemen pantolonun içinden çıktı ve bez dolabın önünde, sırtı bana dönük, çok derin çok sık nefesler alıp verdi. Yani bu bi inat bi rahatsızlık değildi, canına kastettiğimi düşünmüştü ve canı onun için çok kıymetliydi.

Fıstık için bunu ilk kez bir rüyasından korkarak uyandığında fark etmiştim, bu küçük misafir kedi içinse bu farkındalığım o an oluştu. Bakış açımı etkiledi gerçekten.

Anlatmak istedim...

İşte böyle.
Allah’ım yüzümüze baksın.
Sanki bugünlerde Böcek’imin şişliği çok az küçülmüş gibi geliyor, inşallah yanılmıyorumdur ve inşallah bu dert bize hiç uğramadan bizi hiç hırpalamadan yel alıp gider.
İnşallah...

26 Ocak 2018 Cuma

538. gün

Bu aralar bebeklerime çok şefkatli davranıyorum. Ne kadar canım yanarsa yansın, neler ziyan olursa olsun, hiç sesimi çıkarmıyorum. Bazı korkular insanı nasıl da terbiye ediyor...
Böcek de bi o kadar sevgi dolu bunun karşılığında, sabah 6.20 gibi uyanmıştım bir kere o zaman, bir kere de işe gitmek için uyandığımda 08.50 gibi beni tekrar emdi. Canım benim.

Bu ara buraya çok kar yağıyor. Herkes "Akkuş normale döndü" diye yorumluyor bu hava koşullarını. Kızlar da hayatlarında ilk kez kar görüyor olmalarından dolayı, çok ilgililer. Şeker sürekli buzdolabının üzerine çıkıp mutfak penceresinden pür dikkat dışarıyı izliyor. Sanırım salon penceresinin manzarası çok ilgi çekici değil :) İlk yağdığı gün bir kere kucağıma alıp camı açarak izletmek istedim ama korktu. Kaçıp koşa koşa koridora gitti. Bizim evimizde zaten 1 koridor var.

Böcekse çok ilgili. Çok dingin, dikkatle izliyor karı. Yine de soğuk diye maksimum 1 dakika kucakta izleyip, camı kapatıyoruz.

İşte böyle...

25 Ocak 2018 Perşembe

537. gün

Bu eve taşındığımdan beri, ki yaklaşık 10 ay oldu, hey maaşallah... Odamda yattığım günlerin sayısı 3 ya da 4 ancak olmuştur. Kalan vakitlerin neredeyse tümünde salonda, L koltuğun üzerinde uyudum. Bu haftasonu ailem geldikten sonra her nedense (bu nedenin yatağımın üzerindeki ıvır zıvırın kalkmış olması ihtimali bana epey yüksek geliyor) artık yatağımda yatmaya karar verdim. Akşamımı da odamda geçiriyordum. Salı sabahı Akkuş'a gelmiştik, salı gecesi ve çarşamba gecesi de orada yattım. 2 gündür kızlar sanki biraz durgun gibi geliyordu ve bu beni hüzünlendiriyordu.
Bugün biraz da salonda vakit geçirelim diye düşündüm, meğer problem odada takılmamızmış. Kızlar bugün yine kudurdular, ordan oraya koşup durdular. Biraz daha iyi hissettim.

Böceğim bugün ben ttnet müşteri hizmetleri ile telefonda konuşurken uyandı ve beni emdi. Benim canım.

Sonrasında da çok fazla koşturdukları için, Böcek bir ara nefes nefese kaldı aslında gözü daha da oynamaktaydı ama ben kendisini daha çok yormasını istemedim ve odaya koydum.

Bugün öğlen de fakülteyi aradım ancak henüz sonuç alınamadığını öğrendim.
Geç olsun da güzel olsun duyacaklarım... yeter ki güzel olsun.
Bugünümüze şükür olsun.
Yavrumu bize bağışla Allah'ım.

24 Ocak 2018 Çarşamba

536. gün

1 hafta önce, tam da bugün korkum başladı.
O günün öncesindeki günlerdeyse, Şekerin çok büyük esnediğinde çenesinden gelen sesleri kafaya takmıştım. Acaba annesiyle fazla zaman geçiremedi mi, ondan mı çok sağlam bir vücuda sahip değil ki diye düşünüp duruyordum. Böcek o kadar hareketli o kadar neşeli, iştahlı, normal bir kediydi ki, onun için endişelenmek aklıma gelmemişti. Veterinere ilk gittiğimizde veteriner muayene edip, "sağlıklı" demişti. Bir de sanırım, siyah kedilerin güçlü görünen kas yapısından ötürü, Böcek benim için hep "sağlıklı", çok "sağlıklı"ydı.
Dün öğleden sonra aradım, çıkan kişi bizimle ilgilenen hekimin adını sordu. Birden fazla kişi olduğunu ama en çok Zeynep Hanımın ilgilendiğini söyledim. Peki o halde ben ona ulaşayım da sizi arasın dedi. Bekledim, bekledim beni kimse aramadı. 50 dk sonra, mesainin sonuna gelinirken tekrar aradım bu kez biyopsiyi alanın Ümit Bey olduğunu söyledim. Ona söyleyeyim arasın denince önceki aramamda da böyle dendiğini 5 dakika sonra arasam cevap alıp alamayacağımı sordum. Peki o zaman 5 dakika sonra arayın dedi, aradım. Sonucun çıkmadığını Ümit Beyin zaten belli olduğunda beni arayacağını söyledi.
Ama yine de, beklemek zor. Bugün öğleden sonra tekrar aradım. Zaten bana söylenen de 2 gün sonra aramamdı en başta. Dahiliye bölümü patoloji bölümünün numarasını verdi ancak cerrahidekilerin ameliyatta olduğunu söyleyerek, sonucunuz çıktıysa bile yarın ararsanız yorumlanabilir bugün cevap alamazsınız, dedi. Patoloji bölümünden telefonumu cevaplayan çekimser genç hanımefendi, prosedürün tam işleyişi nasıldır bilemiyorum ama bana henüz hazır olmadığını söyledi. Yarın tekrar arayacağım.

Arayacağım sıralarda tam metanetimi topluyorum, tamam bu konuşmaya hazırım diyorum. Ama hele de telefonda beklemem için bir müzik çalarsa hop göz pınarlarımla savaşım başlıyor. Telefonu kapattıktan sonra ise hiç savaşmıyorum, istisnasız gözyaşı. Ellerimi yüzümün tamamını kaplayacak şekilde kapayıp, kendimi koruyuşum mu desem karanlığa koyuşum mu. Bilmem...

Bazen ilk inceleyen uzmanın sözleri aklıma geliyor ve iyimser bir hisle doluyorum.
Genel, uzun süreli.
Bazen de boğuluyorum.

Bazen gerçeklerle yüzleşmekten korkuyorum, bazen de geç kalmaktan.
Böyle böyle vakit geçiyor...
Güzel sürprizlerle karşılaştır, yavrumu bana bağışla Allah'ım...

23 Ocak 2018 Salı

535. gün

İçinde bulunduğum çaresizliği anlatmaya hangi kelimeler yeter?
Bu bir isyan değil, ama neden böyle oluyor? Anlayamıyorum...
İki kediyle kendimce mutlu bir hayat sürmekteydim. Daha 1 ay önce bir fotoğraf paylaşmış ve altına şöyle yazmıştım: "Öncekileri kaçırmış olmamdan mütevellit, hayatıma bir geri yükleme noktası oluşturacaksam tam burası olabilir" başımın 2 yanında da Böcek ve Şeker. Gerçekten, o an, hayatımda kötü bir şey yoktu ve mutluydum.
Bu mutluluğum, ancak geçtiğimiz çarşamba gününe kadar sürdü.
Çarşamba günü Böcek, kedi ağacının 2. bölümünü kurmamdan önceki en üst katındaydı. Ben ayakta onu severken, birden boynunun altında bir şey olduğunu gördüm. Elleyince de fasülye büyüklüğünde bir şişkinlik elime geldi. Dokunduğum süre boyunca Böcek, canım, hiç tepki vermedi. Hemen veterinerimize yazdım. Bademcik veya çürük kaynaklı, enfeksiyöz bir şişlik olup olmadığını anlamam için ağzının içine bakmamı söyledi. Baktım, ne çürük ne şişmiş bademcikler yoktu...
Acaba Şeker ile boğuşurlarken yaralandı da bir şişkinlik mi oluştu dedim, hayır üzerinde ne diş izi vardı ne yara izi.
İyi ihtimalleri azaltıyor olmak göğsümü sıkıştırıyordu. Hemen ertesi gün veterinere gittik. Veteriner elledi ancak bir teşhis koyamadı, yalnız enfeksiyon ihtimalini elimine etmek üzere antibiyotik uyguladı, reçete etti ve de antiseptik pomat verdi. Peki kesin teşhis yöntemi nedir dediğimde, ultrasonla bakılmalı dedi ve biz iyi ihtimali umarak oradan ayrıldık. Yine de eğer ihtiyaç olursa doğru günde doğru şekilde gidebilmek için, Omü veteriner fakültesini aradım ancak oradaki telefonu cevaplayan veteriner bey ultrasonun her şeyi kesinleştiremeyeceğini, biyopsi alınması gerekeceğini söyledi. Ben çok korktum.
Perşembe akşamı pomadı uyguladık, cuma sabahı, cuma akşamı, cumartesi sabahı, cumartesi akşamı, pazar sabahı ve pazar akşamı pomat ve antibiyotiği kullandık. Yani toplamda, veteriner beyin uyguladığı ile birlikte, 4 günlük kullanım sonunda maalesef hiçbir küçülme gözlemleyemedim.
Haftasonu annemler gelecekti, zaten bu günler süresince, eğer bir iyileşme gözlemlemezsem onlarla Samsun'a geçeyim diye planlamıştım. Böylece yollarda ne Böceğim ne ben sıkıntı çekmeyiz diye düşündüm. Nitekim öyle yaptık ve pazar akşamı yola koyulduk.
Pazar günü annemin dolgulu dişi kırıldığından, pazartesi sabahı ilk önce onun için üniversiteye geçtik. İşimizi öğlene kadar halledince, öğleden sonra Böcekle ziyaretim için bize fikir vermesi açısından üniversitede öğretim görevlisi olan veteriner hekim komşumuz Ş. hanımın da yanına uğrayalım dedik ancak odasında bulamadık. Hemen yanındaki odadaki öğretim görevlisi hanım efendi sağ olsun seferber olup kendisini bizim için aradı. Genel tetkike yönelik birkaç soru sorduktan sonra, kedi ile birlikte kliniğe geçtiğimizde kendisine ulaşmamızı, bizi yönlendireceğini veya oradakileri bizim için yönlendirebileceğini söyledi. Teşekkür ettik. Yarım saat sonra ise ulaşıp, aynı zamanda akrabaları ve dahiliye bölümünde hatrı sayılan bey efendinin bizi bir buçukta bekliyor olacağını, detaylı muayene edeceğini söyledi.
Eve geçtim, yemek bile yiyemeden Böceğimi alıp fakülteye koyuldum. 10 dakika geciktim. Durumu vezneye açıkladım, beni Zeynep Hanım adında bir asistana yönlendirdi. Zeynep Hanım muayene etti, bir süre sonra yanında daha kıdemli biriyle geldi. O muayene etti. Bu lenf nodu değil, dedi. Lenf nodunu daha geride palpe edebildiğini söyledi, simetrik lenf nodunun da o gerideki palpe ettiği kısma tekabül ettiğini söyledi. "Cerrahlara sorsak, buna kesin lenf nodu derler" dedi. En son bir ara, timus olabilir bu dedi, yavru kedilerde de görülüyor zaten. O gittikten sonra yine bir bekleyiş süreci... Telefondan timus, şişkinlik kelimelerini aratıyorum, bir şey yok. Sonra yabancı olarak yazıp arattığımda, Thymus diseases başlıklı bir sayfa çıktı ancak buna sebep olunabilecek şeyler içinde gördüklerim omuzlarımı düşürdü.
Sonra başka bir bey geldi... Bu lenf nodu, dedi. Ama normal değil. Arkadaki küçük olan da sapı. Başka birkaç lenf nodunu daha palpe etti. Gözleri dikkatle açık, başını sağa sola sallar gibi bir hareketler. Allahım... Göğsüm daralmaya başladı yeniden.
O zaman hala pek anlamamıştım ama, sonradan sezdim ki aynı anda birkaçını palpe edebiliyor olmak pek de hayra alamet değildi.
Zeynep hanıma gelen hocalardan hangisinin Ş. hanımın bahsettiği bey olduğunu sordum. O profesördür, dedi. yani sizle ilgilenmesi küçük bir ihtimal demek istedi aslında. Biliyorum, dedim. İlgilenenler başka hocalarımızdı, eğer onlar bir karar veremezlerse hocamız gelecek dedi. Ş. hanım da telefonda bunu onadı.
Ben beklerken, Zeynep hanım yine gelip profesör hocanın sınavda olduğunu söyledi. Ama az sonra cerrahiden olduğunu sandığım bir asistan gelip, Böceğimi yine elledi, elledi, elledi... şu lenf nodunu da palpe edebiliyorum bunu da bunu da dedi ve ilk kez o kelimeyi birinin ağzından duydum: Lenfoma. Dünyam başıma yıkıldı. Göğüs bölgesindeki bir lenf nodundan bahsetti, palpe edebiliyorum, dedi. Daha önce ettiklerim lenfoma çıktı, dedi. Benim gözlerim doldu. İhtimal, falan filan, klasik teselli cümleleri. Biyopsiye izin verirseniz alabiliriz dedi. Hocayı beklemekle ilgili bir cümleleri de çıkınca, ben bekleyelim dedim ve 10 dakikaya kadar da sınavı bitmişti, hoca geldi. Çok saygıdeğer biriydi, aslında muayene de etmedi, telkin etti ama koca günde karşılaştığım beni anlayan tek kişi olduğunu hissettim. Dolu gözlerimin biyopsiye gönlüm el vermediğinden olduğunu sanmış. Başta cümlelerini biyopsi konusunda kurdu. Ben de biyopsiye iznimin olduğunu, beni bu hale getirenin kötü ihtimaller olduğunu söyleyince o konuda bir şeyler söyledi. O gidince son gelen cerrah beye biyopsi alabilirsiniz, dedim. Sanmıştım ki ben de yanlarında kızımı telkin edeceğim. Kızımı alıp gittiler.
Çok hasta kalmamıştı, bir süre sonra Böceğimin olduğunu tahmin ettiğim miyavlamalar duydum. Ah canım, filan diye içim giderken, bir de baktım canım bir odada kafesinin içinde bekliyor işi bitmiş bile. Bana sonucun bir sonraki gün çıkabileceğini söyledi son cerrah bey. Ama sonra Zeynep Hanım, numaranın olduğu kartviziti verirken, 2 gün dedi.

Aslında bugün bir sonraki gün ama kötü bir haber almaya sanırım cesaretim yok.
Kollarımda cansız bir beden taşımak beni çok korkutuyor.
Bekliyorum...

9 Ocak 2018 Salı

521. gün

Çok kere keşke ölen ben olsaydım diye düşünmüştüm.
Keşke sen olağanca naifliğin ve güzelliğinle, bu dünyayı güzelleştirmeye devam etseydin.
Keşke o kritik anlarda, seçim şansı bize ait olsa.

Sen gitmeden evvel yakınımdaki kimseyi kaybetmemiştim. Kaç kere alsak da bakımı önünde sonunda babama kalan balıklardan başka, çok yakınımda hiçbir canlı ölmemişti. Aslında seni öyle çok öyle derinden ve öyle farklı seviyordum ki, bazen bu sevgi gözlerimi dolduruyor, beni ağlatıyordu. Hatırlıyorum, sen gitmeden bir süre önce bir gün "Acaba Fıstık ölse üzülür müyüm?" diye düşünmüştüm. Üzülürüm herhalde, diye cevaplamıştım kendi kendime ölümle hiç karşı karşıya kalmamış biri olarak bunun kesin bir hesabını yapamamıştım. Elbette üzülürdüm ama bunun bu denli travmatik olabileceğini hiç, hiç, hiç hayal edememiştim. Bugün bile, evimde 2 kedi varken, üzerinden 1 buçuk yıl geçmişken, fotoğraflarının bulunduğu albümü açıp baktığımda ağlamaya başlıyorum.

Hala cevap bulamıyorum, hala çözüm de bulamıyorum.
Tabii ki onlar da şahıslarına münhasır kediler, kendilerine ait karakterleri var ve çok sevimliler, bana saf bir sevgi sunuyorlar; ama senin yerin senin halin senin tavrın kalbimin bir köşesinde hep bambaşka. Ne kadar kibar ne kadar kanaatkar bir kediydin.

Biliyor musun, babamın seninle benim karakterlerimizi benzetmiş olmasından ötürü, bazen bana, ömrümü erkenden tamamlayacakmışım gibi bir his geliyor. Bu beni biraz üzüyor ama biraz da üzmüyor. 
...
Neden böyle oldu sence Fıstık? Orada, artık cevabını bilebiliyor musun?

---

Kedilerimin ikisini de çok seviyorum ve tırnaklarını senin tırnak makasınla kestim. Yılbaşında Samsun'daki evimize gittik ve senin pembe tünelini kullanmalarına müsaade ettim. Umarım bunlardan rahatsızlık duymamışsındır. Geçen gün onlarla bir instagram fotoğrafı paylaştım, alınmadın değil mi meleğim? Facebook profilimde ve whatsapp profilimde seninle olan fotoğraflarımız var, telefonumun ekranında da. Eren abinin whatsapp profilinde de sen varsın.
Bazen acaba bu vefa bir yerlerde yeni kedilere haksızlık oluyor mu diye ufacık bir düşünce geçiyor aklımdan. Keşke senin bir cevap verebiliyor olma şansın olsaydı. Bahsettiğim değişiklikleri yapmaya yine de içim elvermiyor.

Fıstık... kalbim güzel anılarıyla birlikte öyle acıyor ki seni düşündüğümde.

---

Bugün instagramda patili dostlarımızın polimer kilden kolyelerini yapan bir sanatçının sayfasına rastladım. Seninkini yaptırmayı daha çok istedim, işte o yüzden fotoğraflarının olduğu albümü açmıştım. Yine bir sevgi ve çaresizlikle doldum. Bana bahşettiğin tüm güzelliklerin için teşekkür ederim. Tüm kalbimle.
Sen benim cennet manzaram olarak kalacaksın.

Yazmadığımda unutulduğunu düşünme sakın. Her gün aklımdasın.
En güzel yerlerde ağırlanman dileğimle. Görüşmek üzere meleğim.