18 Eylül 2017 Pazartesi

409. gün

Bu sabah aklıma Tahin geldi. Onu ilk veterinere götürüşüm sırasında başını koluma koyup yolu izleyerek sakin sakin gidişi, bir tek pazarda balık kokusu alışından ötürü olduğunu sandığım heyecanlanışı. Veterinerde kucağıma yönelişi. Yaşamak ve ölmek, ne garip ne hüzünlü. Bir var bir yokluk. Şimdi kimbilir neredesin Tahinim. Benim minik narin bebeğim...

Bir haberim var kızlarım, müjde midir kara haber mi bilmiyorum. Bayram öncesi Samsun'a geçtiğimde beledive evleri kavşağında yol kenarında miyavlayan bir kediye denk geldim. Annemler Ankara'dan döneceklerdi, anahtarım da olmadığından bekleyecek vaktim boldu kedinin yakınında bekledim. Çok uzun süre beklememe rağmen gelen giden anne olmadı. Zaten bir annenin bırakması için de işlek bir yol kenarı çok uygun sayılmazdı. Bayram tatili bitene kadar kendini toparlaması için evde bakıp, sonrasında sitenin bahçesine bırakmak üzere aldım. Anne ve babam o akşam bana o kadar kötü hissettirdiler ki, bir ara içimden Samsun'a keşke gelmeseydim diye düşündüm. Kediyi yine kendi odama koydum. Uzun zaman oldu. Veteriner aslında dişlerine bakarak yaklaşık 2buçuk 3 aylık olduğunu ama çok bakımsız kaldığı için vücutça küçük olabileceğini söyledi. Ben 1 aylık olup olmadığından tereddüt ediyordum. Fıstıkımı eve getirdiğim zamanlara yakınmış. Fıstıkım pofuduk tüyleri ve bakımlı haliyle çok daha farklı duruyordu. Benim küçük meleğim. Bana ne anılar bahşettin, nasıl mutlu ve geldiğimiz noktadan nasıl üzgünüm anlatamam.

Gelecek günlerde kedi evime gelecek. İçim hiç rahat değil. Bir yanda ihanet hissi, diğer yanda kediyi sevememekten duyduğum korku.. ya da onu kaybetmekten. Aaaah ah...

Sizleri çok seviyorum canlarım. Lütfen beni terk etmeyin.