28 Kasım 2016 Pazartesi

115. gün

Benim güzel miniğim, benim prensesim, benim kalbimin en derin yeri, ben ne yaptım?
Senden uzağa adım atmak için ayağımı mı kaldırdım, yoksa sana sarılıp götürmek için üzerine mi eğildim, ne yaptım ben? Bilmiyorum...
Birinci sıraya Ordu Akkuşu, ikinci sıraya Malatya Arguvanı, üçüncü sıraya Ardahan Posofu, dördüncü sıraya Ardahan Damalı, beşe Çıldır altıya Hanak ve son sıraya Sakarya Kocaaliyi yazdım. Ne yaptım ben Fıstık? Hakkımda hayırlısı olsun. Uzaklaşırsam, ziyaretlerim seyrelirse bil ki mecburiyettendi, ben seni hep çok sevdim. Benim için hep ama hep en ve en özel olarak kalacaksın.
Bana sunduğun tüm mutluluklar için, bana bahşettiğin duyguların tümü için Allah binlerce kere senden razı olsun ve seni çok mutlu etsin. Seni çok özledim, seni çok seviyorum benim küçük prensesim.

27 Kasım 2016 Pazar

114. gün

Dostum dostum, güzel dostum...
Bu ne beter çizgidir bu
bu ne çıldırtan denge...
yaprak döker bir yanımız, bir yanımız bahar bahçe...

24 Kasım 2016 Perşembe

111. gün

Dün akşam bebeklere yemek götürmeye indiğimde Tahin'i göremedim, halbuki kendisi oranın demirbaşı ve yemek kokusuna ya da psi psi sesine en duyarlısıdır. Ne kadar seslendiysem bir yerlerden çıkıp gelmedi, ben de en sonunda onun yemeğini başka bir kediye verdim. Onu havalar ısındığı için buraya yazdığım günden beri almamıştım hiç eve, çünkü havalar yeniden ısınmıştı. Yeni oluşan kemikleri güneş görsün, şu koşup oynayabileceği havaların tadını biraz daha çıkarsın istemiştim. Onu göremeyince içime binbir telaşla büyük bir özlem doluverdi, hemen ertesi gün hava iyi olmasına rağmen eve almaya karar verdim, yani bugün. Onu çağırırken diğer kedilere yemek vereyim diye bir şeyler hazırladım, küçük kıza geçen gün aldığım yaş mamayı hazırlayacağım için heyecanlıydım. Seslendim, seslendim, yine gelmedi.

Son yemek verişimi hatırladım. Dün değil önceki gün, annemi hastaneye götürüşümüzün ve aldığı serumun bitişiyle ancak saat 10'da eve gelişimizle, ben sadece kahvaltıyla dururken, bir şeyler yemeden önce onlara yiyecek hazırladım. Anne babam kızacağından ve annem hasta olduğundan, neredeyse koşarak yanlarına gidip tabağı koyup hemen ayrıldım. İkisi de aynı tabağa yöneldiklerinden, alelacele Tahin'i sağ elimle diğer tabağın üzerine bıraktım sadece. Bu. Ne şahane bir veda. Bi başını bile okşamamışken... Kedilerle vedalaşmama verilmeyen izin, beni gerçekten çok yaralıyor.

Tahin eve geldiği günlerde bana unuttuğum bazı şeyleri hatırlatmıştı. Bana koşulsuz duyduğu güvenin ve yanımdaki huzurunun dışında, ben mutfakta bir şeyler hazırlarken uzanıp izleyişi, Eren geldiğinde halıda yattığı yerden konuşmalarımızı takip edişi, bir şeyler hazırlarkenki rahat bırakmayışları. Ne kadar da sendi. Seni ne kadar da çok özlemiştim. Yasaklı yere çıktığını yakaladığımdaki bakışları, kucağımda benimle kahvaltı edişi, pembe tüneline yerleşişi, koridor halısında patilerini kaşıyışı... Ah be Fıstık. En dokunaklısı, polar battaniye yerine, yumuşaklıktan hayli uzak olan atkımı seçmiş olmasıydı. Onu sevmiştim.

Marketçi dün akşam göremediğimde sorduğumda, buralardaydı demişti. Bu sabah görmedim dedi, bu akşam bütün gün görmedim dedi. Annemle babam sabah işe giderlerken yokuştan aşağı bir kadınla bir adamın bacakları arasına dolana dolana inen, siyah bi kedi gördüklerini söylediler, bilmiyorum Tahin miydi... Eğer bir terslik olmazsa yarın çıkıp civarda arayacağın, bir insan aldıysa çok mutlu olurum ama kaybolduysa geri getirmek istiyorum. Etraf tehlikeli, başına bir şey gelmesinden korkuyorum.


22 Kasım 2016 Salı

109. gün

Kedi evini tamamladım. İçine üç de polar yastık yapıp koydum.
Niye böyle özledim?
Doktor reçeteye metpamit yazdığından mı, arabaya sol tarafından bindiğimden mi?

20 Kasım 2016 Pazar

107. gün

Ölmemişliği anlamlandırmak, yaşamı anlamlandırmaktan çok zor.
Hele şu anki gibi bir işim yokken, hiç kimsenin hayrına bir şey sağlayamıyorken, bu yaşta ve tüketmekten öte yaptığım ihmal edilebilecek kadar çok az şey varken.
Sana kavuşmamak çok zor.

Seni çok özledim benim küçük prensesim. Bugün yanına geldim, ağladım, ağladım. Kedilerin yanına inmedim. Bazen yanına geldiğimde, annem babam olmasa, ve kimse bana mani de olmasa, bütün gün orda olsam, mezarının hemen yanındaki toprağa uzanıp, kolumu üzerine atsam. Sana sarılmış gibi, bütün günümü geçirsem. Güneş vursa, şu koşullarda olabilecek en mutlu halim olurdu. Toprağına yine öpücükler yapıştırırdım ellerimle sık sık. Ah benim meleğim, benim kalbimin en derini, benim bitanem. Sen hep en kıymetli kalacaksın.

19 Kasım 2016 Cumartesi

106. gün

Sen gittikten sonra... şarkı söylemeyi bıraktım. Dinlediğim şarkılar bir elin parmaklarını geçmez oldu, Mirkelam-Hatıralar, Bin cefalar etsen almam üstüme türküsü, Sezen Aksu-Gidemem, Ahmet Kaya-Kendine İyi Bak.
Sen gittikten sonra, sokaktaki kedileri hatırladım. Sana fip getirirsem diye okşamaktan korktuğum kedileri okşadım, okşadım, seni aradım. Evin altına yerleşen anneyle dört yavrusuna nerdeyse her gün yemek verdim. Bi gün aşağı bi indim, hep yattıkları yerde beyaz-gri bi bebek. Aşağıdaki markete ekmek getiren arabanın tekerine sığınmış, o da alıp aşağıdaki markete getirmiş. Marketçi belki emzirir diye Gümüş annenin yanına koymuş ama, Gümüş anne öyle rahatsız olmuş ki dört yavrusunu da alıp gitmiş. Yine de yemek yemek üzere eski yerine uğradığında, Parmak kız anne arayışında olduğundan Gümüş'e her yaklaşmaya çalıştığında, karşılığının KHH'lama ve pataklama olduğunu gördüm. Evinde 7 kedisi olan güvendiğim bir teyze, eğer orada bırakırsam sabaha çıkamayabileceğini söyledi. O akşam için eve aldım, besledim mavi polarını serdim, izin verdikçe sevdim. Ertesi sabah teyzenin referansında cerrahi veteriner kliniğine bıraktım, her yere ilan açıp sahip aradım, sağ olsun teyze birilerini buldu. Fotoğrafını attı, omuzlara tırmanmış öpücük vermekteydi Parmak kız.
Gümüş anne marketin yanına geri taşınmıştı ki, bir gün bir köpeğin onları keşfetmesiyle yine yer değiştirmek durumunda kaldı. Taşındığı yer insanların ulaşımının zor olduğu bir yerdi, bi süre sonra tekir kız ile smokinlerin birini görmez olduk. Sadece kara kızla bi smokin geliyodu yemek için. Bir akşam beslerken, kara kızın gözlerinin iltihaplandığını gördüm. Yaklaşık 1 hafta, gazlı beze sürdüğüm terramycin ve eczaneden aldığım gentagut damla ile, gözlerini iyileştirdim. İlk gün gözlerine daha iyi isabet ettirebilmek için kucağıma almakla hata ettiğimi fark etmem (ilk gün gözü hafif çapaklanmış smokine de damlatmıştım, söz konusu olayın faili de o) boynumda derin çiziklere mal oldu. Annemler görüp kedilerle irtibatıma mani olmasın diye, pek havası değilken boğazlılarla gezdim. Kara kıza uyguladığım bu tedavi, kendisinin benden hala kaçmasına sebep olduysa da, belki hayatına eşdeğer bir kazanç olduğundan, bunun için daha az üzülüyorum. Sonra zamanla, smokin yavru da kayboldu. Günlerden bir gün, besleme için aşağı indiğimde, kara kız koşarak yanıma geldi ve bu beni çok şaşırttı. Bir derdi var sandım, bir de baktım ağzının kenarında bir beyaz-sarılık... Herhalde biri süt verdi, yediği bir şeyin bulaşığı diye düşündüm. Sonra bir de baktım, yanımdaki aslında kara kız değildi. Her nasıl olduysa, bi minik bebek daha gelmişti bahçemize. Anne ondan da çok rahatsız oldu, hatta nispetle büyük olan yavrular ve anne, her teke tek denk geldiklerinde, bu yeni misafiri pataklamaya kalktı ama, misafir yılmadı. Gümüş anne patakladığında kaçtı ama diğer yavrular patakladığında cüsse olarak küçük olmasına rağmen karşılık verdi. Bu yeni misafire, siyahın arasına karışmış tek tük sarılıklarından dolayı, Tahin adını verdim. Tahinin küçük cüssesi yanında şaşırtacak büyüklükte bir karnı vardı, bu yüzden onun için endişelendim. Kendisi hem çok sırnaşık hem de insanlarla barışık olduğundan, bir gün onu da mavi polara sardım ve veterinere götürdüm. Pazarın içinden geçerken aldığı balık kokusunu saymazsak, oldukça usluydu ve hep yolu ve insanları takip etti. O gün sularına karıştırmak için eczaneden de b vitamini kompleksi aldık ama, iğrenç koktuğu için bir seferle sınırlı kaldı suya katışımız, o seferkini de zaten döktük. Veteriner karnının şişliğinin iç parazitlerden kaynaklandığını söyledi, iç parazit hapını içirdik. Bu Tahin için çok rahatsız edici bir deneyimdi, veterinerin sonraki kurmak istediği temaslarda arka iki ayağının üzerinde durup, ön ayaklarıyla resmen dokunuşlarına karşı koydu, komikti... Elif Hanıma gitmeyi göze alamadım meleğim. Alamadığım iyi olmuş. Tahin gerilim dolu dakikalarının ardından, kucağıma geldiğinde öyle rahatladı ki, gözlerini kapatıp sızar gibi oldu. Ben de daha önce duyduğum alerji vakalarından, içtiği hapın alerji yaptığını Tahinin o an ölmekte olduğunu sandım. Tansiyonum düşer gibi oldu, gözüm karardı... Kalan bilincimle panik halinde veterinere noluyo diye sordum, veteriner ne ne oluyor dedi, gözleri kapanıyo falan diyince masaya bırakın dedi, bırakınca Tahin paytak paytak yürümeye başladı koca karnıyla. Ben ağlamaya başladım. Çıkınca daha çok ağladım. Tahin dişiymiş. Gerçekten de birkaç gün içinde karnı küçüldü. Bana göre hala biraz büyük olsa da o hallerinden küçük. Kedilere hep evde hazırladığım şeyleri veriyorum, tabii protein değeri yüksek ve seveceği şeyler, haşlanmış yumurta, kızarmış köfte filan gibi. Bazen konserve mama alıyorum, birkaç gün arayla verdiğimde yarım hafta veya bir hafta ancak gidiyor tabii. Hem tembel günlerim için hem de çeşitlilik olması için, hem de aslında biraz veteriner arkadaşım bunların yavrulara ağır gelebileceğini söylediği için, onlara kuru mama alacaktım. Marketçi Okan Bey Tahini eve götürmeyi planladığını söylediği için almadım. Zaman geçip de Tahin kızın hala buralarda olduğunu görünce, götürmekten vaz mı geçtiğini sordum. Meğer götürmüş ama "Annem çok caz yapınca getirmek durumunda kaldım" dedi. Ben de tekrar mama almak üzere cerrahi veteriner kliniğini aradım ama, promosyonlu mamalar bitti dedi. Kendim çalışmıyorken babamın parasıyla promosyonsuz mamalardan alamam... Bu hafta havalar birden soğudu. Açıkçası sokakta olan bütün hayvanlar içimi çok acıtıyor. Seninle geçirdiğimiz vakitte bunu hiç fark etmemiştim. Ne bencilmişiz, değil mi Fıstık? İlk kez, hiç kış görmediğin için, seni eve getirmiş olmakla biraz da iyi bir şey yapmış olabileceğim fikri belirdi. Yine de bilemiyorum. Umarım ömrünü kısaltmamışımdır benim ciğerimin parçası. Dün ve önceki gün, Tahin'i gizlice eve aldım. Annemlerin işte olduğu süre boyunca. Annemler gelmeden de geri bıraktım. İnsana yanaşmaya ve bir eve girmeye tek müsait olan o olduğundan böyle oldu, yoksa diğerlerine de kapıyı açardım elbette. Tahin ev yaşamını sevdi. İlk gün neyin ne olduğunu pek anlayamadıysa da, dün yemeğini yedikten sonra önceki gün su içtiği yere gidip suyunu içip, sonra da gelip mutfakta iş yaparken beni izleyeceği şekilde halının üzerindeki atkıma yerleşti. Dün ve bugün, bir karton kutu, birkaç strafor plaka, bir koli bandı edindim, kediler için -inşallah- bir ev yapacağım. Umarım marketçi için ve sitedekiler için bir mahzuru olmaz. Aslında bunca aydır kedilerin sitede bulunması bir huzursuzluk yaratmadığına göre evin de yaratmaması lazım diye düşünüyorum ama insanların sağı solu belli olmuyor. Dua edelim.

İşte sen yokken hayatımın kedili perspektifi böyleydi Fıstık. Gümüş kız bazen kucağıma yatıp kendini sevdiriyor, hatta geçen gün kucağımda uyuyakaldı. Tahin zaten....
Bir sokak kedisinde seni aramak var ya, bu hep böyle böyle gider mi meleğim?

16 Kasım 2016 Çarşamba

103. gün

Fıstık...
Fıstık...
Gözümün bebeği, ciğerimin köşesi, canımın parçası...
Hey, Fıstık...
Kulağını oynatma, başını kaldır yüzüme bak, o yeşil gözlerini bi göreyim, nolur.
Fıstık...
Fıstııık...
Bebeğim?
Güzel kızım benim, meleğim?
Benim aşkım?
Fıstık?
Bi hı de prensesim?
...
...
......
Fıstık...

***

Fıstık... Sana yazmadım diye birbirimizi kaybettik ya da terk ettik sanma sakın. Senle konuşmadığım bir gün bile olduysa, bir sonraki nefesimi alamayayım. Şuracıkta ölüvereyim de, geleyim yanına artık ya.
Bir günüm bile seninle konuşmadan geçmedi. Kafamda da değil Fıstığım, çoğunlukla sesli. Evde senle sohbet ederek, sana seslenerek, bazen cevap umarak. Çoğunlukla ağlayarak. İlk iki ay her gün ağladım ama, artık ağlamadığım günler de oluyor. Yine de haftanın 3 günü ağlamadıysam, 4 günü ağlıyorum kesin.
Fıstık... Hem varsın hem yoksun, bu öyle acımasız bi durum ki. Ne sensizim ne de sana doyabiliyorum, dokunamadığım sevdiğime, elimin kolumun bağlılığına gözyaşı dökebiliyorum ancak. Sana bir şarkı yazmaya başladım. "Ah benim canım kedim, neler geldi başına? Kimlerden merhamet diledin boşuna? Bana doğru ürkek ürkek yaklaşışına bugün bile canım yanar, sen bilmezsin. Çok mu görüldü sana bir rahat nefes? Bana çok mu görüldü göğsümde mırıl mırıl ses? Binbir umutla yarını beklerken herkes, ben o günde mahsur kaldım, sen görmezsin." Seni çok özledim Fıstık.
Ölümünün 100. günü pazara denk geldi, yanına gelebildik. Bana iyi geldi, seni çok özlemiştim. Gittiğinden beri 2 hafta gelemedim yanına sadece, birinde sınava girmiştim diğerinde de anne babam anneannemlerin yanına gitmişti. İşte Fıstık, atanırsam da o küçücük bedenin yapayalnız oralarda bekler, bekler, beklerse diye öyle üzülüyor ve öyle çaresiz hissediyorum ki... Seni bırakıp gidecek miyim? Allahım....
Bir de aşağıdaki kediler var. Her gün onlara bir şeyler veriyorum, onlar ne yapacak?
Fıstığım... Çok özledim seni. Artık kendimi daha çaresiz hissediyorum.
3 gündür spor yapıyorum ama, serotonin adına hiçbişeye de rastlamadım vücudumda, ilk gününde sana bir özlem+gözyaşı atağı, bugün bi yenisi... Umarım çok mutlusundur Fıstık... Senin adına ve senin sayende bir sürü kedinin hayatına dokundum, bir kediyi kör olmaktan kurtardım, bir kediyi sahiplendirdim, yemek bulmayı unutmayacakları şekilde her gün de besledim. Tüm teşekkürler senin olsun. Sen beni çok mutlu ettin, Allahım da seni çok mutlu etsin. En güzel yerlerde ağırlasın. Ve nolur bizi bir kere daha karşılaştırsın Fıstık.