20 Ocak 2017 Cuma

168. gün

Böyle bir mutsuzluk yok. Kendimden nefret edesim geliyor. Seni çok özlüyorum. Benim için öyle kıymetlisin ki. Seni çok seviyorum can parçam. Bitanem. Güzel gözlüm, ipek kızım benim. Aşkım. Minik prensesim, kelebeğim, bebeğim benim. Hatırlar mısın, bazen seni severken doğaçlama şarkılar söyleyiverirdim. Sen benim içimde bambaşka bi coşkuydun, içimde yarattığın bambaşka bi dünya. Ah benim meleğim, ah...

18 Ocak 2017 Çarşamba

165. gün

Bazen düşünüyorum da acaba diyorum acaba bütün bu kediler için gösterdiğim çaba bir tür günah çıkarma mı? Bilinçaltımın derinlerinde ya da çok da derin olmayan bir yerlerinde bunu tetikleyen şey sana karşı hissettiğim suçluluk duygusu mu?
Son 1 ayda ölüm üzerine daha uzun ve daha derin düşünür oldum. Yalnız senin gidişin değil, tüm canlılar için, mesela vejeteryan olmaya doğru adım adım ilerliyorum. Küçük bir tavuk hayal ediyorum bir köyde gezinen, minik bi kuzu... Tavuk çiftliğinde yüklenilmiş bi beden ve yitip gitmiş kısacık bi ömür... Bir şeylerin çiftliğinin olması ve avlanmak için ya da tüketmek için üretilmiş olması, o canı daha değersiz mi kılıyor? Dünyaya tek seferlik ziyaretini yapan o canlının yaşadığı ömür gerçekten ona reva mı? Ve nice hayvanlar üzerindeki deney...
Düşündüğüm ölümün kapsamı yalnız bu değil elbette. Senin gidişin bir şeyleri tetikledi mi, yoksa yaşım itibarı ile yavaş yavaş "dünyanın yalanlığı" gerçeğinin yavaş yavaş farkına varacak mıydım bilmiyorum. Kısacık hayatların, kalitesiz hayatların, dünyada ufacık bir iz bırakamamış milyarlarca hayatın, düzen ya da kendi sebep olarak hiç fark etmez yitip gitmiş hayatların, beden yükü ağır işlerde ömür çürütenlerin, herhangi bir şekilde ömrünü gerçek anlamda çürütenlerin, delirenlerin, delirmemek için direnenlerin.... hepsini. Hayatlar ve bitişler. Var oluşlar ve yok oluşlar.

Bazen, bir gün bunları düşünürken her şey ağır gelir mi ve birden sıfırlamak ister miyim diye düşündüğüm de olmuyor değil.

2 gün önce, yanına gelemediğimiz 2 haftanın ardından yanına geldik. 1. pazar annemle babam Erzurum'a gitmişti, bu sebeple beni yanına getirecek kimse olmadı. 2. pazar ise kar yoğundu gelmemiz bizim açımızdan hem tehlikeliydi, hem de mümkün olamayabilirdi. Haftanın sonunu zor getirdim, sık sık seni düşündüm, hatırladım, sık ağladım. Yanına hayli duygusal geliyordum zaten, yolda dolmuştu gözlerim. Annem hala Erzurumdaydı ve Eren dersanede, ne mutlu ki babam yol takibinde duygusallığımı fark etmedi. Mezar alanına geldiğimizde bazı yeni mezar taşlarının olduğunu fark ettim, komşun kedi Maya'nın mezarlığı senden sonra gitmiş olmasına rağmen yanıbaşında duruyordu, seninkinin de konmuş olduğunu tahmin ederek yüksekliği hemen tırmandım. Rüzgar taşını üzerine devirmiş. Senin taşın da gelmiş.

Yalan yok, aylardır ama aylardır her ziyaretimde görmeyi bekliyordum. İstiyordum hatta. Ama görmek beni beklemediğim bir şekilfe yaraladı, çok, çok, çok... Çığlık atmak istedim, hıçkıra hıçkıra ağladım, şimdiye kadarki en duygusal ziyaretimdi. Sanırım bu mezar taşı, gidişinin ilk somut yüzüme vuruluşuydu ve ben, buna hiç hazır değildim.

İnsanların bugüne kadar yakınlarının mezar taşlarını yaptırdıklarında neler hissettiklerini hiç düşünmemiştim. Tüm yüzeyselliğimle sanmıştım ki rahatlarlar, ölen kişiye karşı hissettikleri bir sorumluluğu yerine getirdiklerini hissederler. Ama babam bu şiddetli ağlayışımı hiç yadırgamadı. (Babam senin kaybında çoğu örneğini babanneme bağlar ve acımı kendininki ile eşleştirir) O an, babamın da benzer şeyleri hissetmiş olabileceğini ilk kez fark ettim.

Rüzgar taşların neredeyse hepsini yıkmıştı. Senin kendi taşın da üzerindeydi, önündeki arkadaş Duman'ın taşı da. Nasıl bir rüzgarsa, anlamadım vallahi... Senin taşın için toprağı biraz kazıp, mermer levhanın oturduğu kısmı kazdığımız alana oturttuk. Toprak altlarda çamurlu olduğundan çok derinlere inemedik, ama indiğimiz kadarı da yeterliydi. Sonra mermeri alttaki taşın oyuğunda sabitlemek için araya dal parçaları ile çamur sıkıştrdık. Haftaya da soğuk silikonla gelmeyi planlıyoruz yanına bi terslik olmazsa.

Seni çok özlüyorum Fıstık. Can parçam. Kendimi çok suçluyorum. Senden özürler diliyorum, ve kendime aynanın karşısına geçip tükürmek istiyorum. Kusmak istiyorum kendimi düşündükçe, kendimi bazen bu ölümün sebebi gibi hissediyorum. Bir kediye hayatını sunmayı başaramamış, dünyadaki en aciz ve en gereksiz insan olduğumu düşünüyorum.

Senden bir kere daha özür dilerim. Binlerce kere daha. Ben gidişini öngörmedim ve hiç istemedim. Seni çok sevdiğimi ve benim için çok, çok, çok kıymetli olduğunu bil bebeğim. Benim bitanem.

5 Ocak 2017 Perşembe

153. gün - Sen gittikten sonra / Önemsediklerim

Annem: Gittiğin gün seni salonun halısız yerine koyup, üzerine kapanıp ağlamıştım. Annem o gün işyerinden çarşıya uğrayacağı için geç gelecekti, geldiğinde tarif ettiğim manzara ile karşılaştı. Annem de ağladı. Seni defnettikten sonra o akşam, sahile gittik. Ayağımda o babet, altımda eşofman, üzerimde o mor ev tişörtü. Kim beni nasıl görmüş, hakkımda ne düşünmüş, zerre umrumda değil. O an herkesten seninle ilgili en güzel anılarını anlatmalarını istemiştim. Annem geldiğinden beri sana mesafeli davranmıştı malum, sense annemin seni boğmayışını sevmiştin. Gitmenden önceki 1 hafta içinde, bir gün, biz annemle koltukta otururken gelip kucağımıza uzanmıştın. O an annemin kalbine dokunmuş. O sahil akşamında, annem onu anlatmıştı.
Annem şu an Erzurum'da. Bir aylık bir kursa gitti. Aslında sen gittin gideli ikinciye açılıyor bu kurs, ama annem ilkinde yakalayamadı, kontenjanları dakikalar içinde dolan bir kurs. Şimdi sağ salim dönmesini ve emeklerinin karşılığını almasını diliyorum.

Babam:  Babam seni sık yad ediyor. Bizle arkadaş gibi olmuştu diyor, kuyruğuna farkında olmadan bastığında verdiğin tepki - zarar vermeyi değil uyarmayı tercih edişin babama dokunaklı gelmiş. Babacığım aylar boyunca atanamadığım süre içinde, kaçırdığım atamalarda, bir kere olsun tadımı kaçıracak bir şey söylemedi. Ona bit evladın bir babaya duyacağından daha fazla şefkat duyuyorum. Babam hala aynı yerde çalışıyor, senin gitmenden birkaç hafta önce başlamıştı belki de hatırlarsın. Bugünlerde biraz hasta, soğuk algınlığı.

Eren: Sen gittiğinde, ben gittiğini henüz idrak edememişken, Eren veterinerin bahçesinde titreyerek ağladı. İlk gün şunu dediğini hatırlıyorum: Ben ablam atanıp da Fıstıkla gittiğinde Fıstık'ı çok özlerim, naparım diye düşünüyodum. Devam eden günlerde, gidişin onu çok etkiledi ve mutsuzlaştırdı. O zaman ben henüz bu kadar koyu bir mutsuzluk ve çaresizliğe bulanmamıştım ve onu teselli etmiştim. Sonrasında ise benim yaşadığım yoğun üzüntülerin onu üzdüğü gerekçesiyle ağlamamı, sürekli bahsini açmamamı ister oldu. İlk haftalar ziyaretine geldiğimizde bize eşlik ederken, sonraki haftalarda psikolojisinin etkilendiğini öne sürerek gelmemeyi tercih etti. Buna bir süre çok alındım ancak tabii ki üzerinde bir baskı kurmaktan kaçındım, tek başıma kalabileceğim ortamlar yaratıp ağladım. Şimdilerde ise dersanesinim olması gün-saat itibarı ile gelmesine müsaade etmiyor.
Evet, Eren abin bu yıl da sınava hazırlanmakta yani. Ona eşlik et, ona yardımcı ol meleğim.

Gümüş: Aşağıdaki anne kedi. Sen gittikten sonra bana yapılan sürprizin baş kahramanı, kalbimi ısıtan, eriten güzel anne. Sen gittikten sonra ilk sevdiğim kedi,-