13 Kasım 2017 Pazartesi

464. gün

Evimizin yeni kedisi geldi. Ben seni özlemek için bahane arıyorum galiba Fıstık. Benim güzel bebeğim.

7 Kasım 2017 Salı

458. gün

Size yazmayalı neredeyse 2 ay oldu canlarım. Sanmayın ki bu sürede sizi unuttum, eskisinden neredeyse daha çok anıp daha çok özledim. Bir kediyle yaşamak ister istemez insanın eski anılarını canlandırıyor, iki kedi arasında ister istemez ortak noktalar oluyor, bir iletişim sesi, bir ses tonu, alıp bir yıl, iki yıl öncesine götürüyor beni. Ah nasıl özlüyorum...
Aslında bilgisayarı tamamen farklı bir amaçla almıştım elime, flash belleğe birkaç dosya atıp bırakacaktım, ama nasıl doldum nasıl doldum, buraya taşmak istedim.

Şeker eve geleli 1 ay 6 gün oldu. O gelmeden önce bir kediyle yaşamayı çok özlüyor ve çok istiyordum; o geldikten sonra ise anladım ki her kedinin yarenliği bir olmuyormuş. Şeker şimdiye kadar gördüğüm kedilerden çok farklı, çok yaramaz çok hareketli çok meraklı ve çok inatçı. Onu Kurban Bayramının arifesinde tramvay belediye evleri durağının oradaki üst geçitte bulmuştum, yani arabaların vızır vızır geçtiği bir yerde. Bir süre bekleyip annesinin olmadığından emin olduktan sonra hayat arkadaşı olmak üzere kararımı verdim. Fakat hala tam olarak arkadaş olabildiğimizden emin değilim. Bahsettiğim özellikleri ona daima anlayışla yaklaşmamı biraz zorlaştırıyor. Bir kedim daha olursa tırnaklarını kesmeyeceğim, bir kedim daha olursa ona kedi olmaktan ötürü yaptığı hareketler için kızmayacağım, ona asla kızmayacağım diyen ben, bazen kendimi bazense onu korumak adına kızmak zorunda kalıyorum. Bazen sabrımı yitiriyor ve ona bağırıyor, bulunduğum odadan çıkarıp kapıyı kapatıyorum. Haftasonları Akkuş'tan ayrılmayacağım bir vakit gelene dek bayramdan 1 Ekim'e kadar ona annemler baktı. Baktıkları süreçte Fıstığımla olan tecrübemizden farklı durumlar yaşadıklarını, Şeker'in beni çok zorlayacağını söylediler ancak ben kendimi neredeyse kedilere fısıldayan kız olarak gördüğümden bu sözleri dikkate almamıştım. Geldiğinde anladım ki çok haklılarmış. Sadece Fıstık'tan değil, tanıdığım tüm tüm tüm kedilerden çok farklı.

Gelişi ile birlikte ellerim tırnak ve diş izleriyle dolduktan sonra, sabrın sonunun selamet olmayacağını nihayet idrak edip 10 günün sonunda tırnaklarını kestim. Dişleri kaşındığından ve kendisi en uygun kaşıma aracı olarak ellerimi tespit ettiğindendi ellerimin kırmızı bir string tabloya dönüşü, ama bir yerden sonra ağız taramalarına ve flor uygulamalarına bu ellerle katılmak mahçup etmeye de başladı. Ve de bu sabır Şeker'i ya da beni bir yere götürmüyorken, canımın acısı da eklenince bunu yapmaya karar verdim. Elimi ısırmaları için internette okuduğum yöntemleri denedim ancak ilk haftalarda hiçbir gelişme gözleyememek beni karamsarlığa sürükledi. Allah'ım uzun ömür versin, bunu söylediğim için hem Allah hem Şeker beni affetsin ama "acaba çok istedim diye Allah'ım beni sınıyor mu" diye düşündüğüm bile oldu. Şimdi şimdi bu ilgisi azaldı gibi, sanırım ve umarım.

Bir diğer problemi ise kendisinin lavaboları yalama isteği sebebiyle yaşadık. Ben zaten bu konuda tedbirler almaya çalışıyordum çünkü ya deterjan kalıntılarının ya da oraların kirinin en nihayetinde zarar verebileceğini düşünmüştüm. Lavabo etrafına bantlar kapladım ama üzerine basıp sanki normal bi yüzeye basıyormuşçasına lavaboya yine de gidiyordu. Hedefe ulaşan yolda çekilen çileyi kutsal saymıyor ignore ediyordu resmen :) Normalde uzattığımda mandaline ardı ardına patiler savuran kız, lavabonun yanına koyduğumda yanından geçip gidiyordu. Her seferinde sabırla alıp yere koymakta da çözüm bulamadım. En sonunda mutfak lavabosunun ortasına bulaşık leğenini koymakta buldum çözümü. Tümünü kaplamasa da ulaşımını %90 engelliyor. Diğer lavabonun da ortasına ilk günler köpük tabaka koymuştum. En sonunda onu kırdı. Ağır bir şey koysam belki tırmanırken vs üzerine düşürür bir yerine zarar verir diye düşündüm ve en sonunda pes ettim. Oraya olan ilgisini koruyor. Aslında ilgi korumak açısından düşününce mutfak lavabosuna olan ilgisini de koruyor ancak oraya ulaşamıyor.

Neyse işte, demek istediğim, bazen onun tüm bu inatçılıklarıyla uğraşmak çok zor oluyor. Bir an lavaboyu yalamaya inat ediyor, bir an bilgisayar kullanım halindeyken üzerine çıkmaya yatmaya, bir an elimi kolumu ısırıp tırmalamaya, bir an üzerime tırmanmaya... hele iş kıyafetlerimi giydiysem... Allaaaah....

Yani ne bileyim, bir de bu kedide sabrettiğim şeyleri ve sende tepki gösterdiğim şeyleri kıyaslayınca benim melek Fıstıkım, vicdan azabım, utancım, acım öyle büyüyor ki kelimelere dökemem. Geçtiğimiz hafta Eren Samsun'a ziyarete gelince ben de gittim (Şeker'e Hilal eve gelip baktı) ve mezarını ziyarete geldim. Haftalardır, ziyaretlerdir bu kadar çok ağlamamıştım. Sen ideal, sen mükemmel bir kediydin. Sana yaptığım ve yapamadığım her şey için, bir kere daha, kalbimin en derinlerinden gelen en koyu hislerle özür dilerim. Sen gerçekten, "mükemmel"din...

Tahinim... Seniyse Şeker'in ilk geldiği günlerde öyle çok düşündüm ve içim öyle ezildi ki. Şeker'in ses tonu aynen seninkine benziyor, kucağıma aldığımda ama bunaldığında çıkardığı ses, seninkiyle neredeyse aynı. Ve tabii cılızlığı... İlk günlerde bu benzerlikler senin için sık sık üzülmeme sebep olmuştu.

Böyle diyorum diye diğer günler hiç aklıma gelmiyorsunuz sanmayın. Her gün ama istisnasız her gün aklıma mutlaka geliyorsunuz canlarım. Umarım çok güzel yerlerdesinizdir. Allah'ım bağışlasın ama ikinizin de bu kısa ömrü hak etmediğinizi düşünmeden edemiyorum. Sizi çok seviyorum. Umarım bir gün size kavuşurum ve hasret giderir, bu sefer birbirimize doyacak kadar vakit sahibi oluruz tabii doyabilirsek. Siz çok kıymetli kedilerdiniz. Bana yaşattığınız tüm sıcak duygular için size minnettarım.
Yanınıza gelmezsem, tekrar mutlaka yazacağım. Söz :)