23 Mayıs 2017 Salı

291. gün - Tahin...

2 gün önce aşağıya Kobe'ye yemek indirmişim, saat 7'ye geliyor, geçiyor belki. Yemeğini yemiş, kucağıma gelmiş. Birbirimizi sevip hasret gidermekteyiz. Merdivenden gelen sesler, tık, tık, tık, tık... Son basamağa geldiğinde pisi pisi diye rastgele seslenip, sonra beni gören Vildan Hanım. Ömer Amca'nın gelini. Spagetti ile kemik getirmiş, oradaki boş kaba boşaltırken, "Ayyy duydunuz mu diğer kedinin başına gelenleri" diyen, geveze hali.
İçime düşüveren ateş...

Ah ipek tüylü güzel kız. Ah nerede olsa başının çaresine bakar dediğim cennet parçası. Ah onca can acısında, onca bıkkınlığında bana bir kere tırnağını çıkarmayan bebek. Seni de unutmayacağım.

Şimdi fotoğraflara bir baktım da, sen de bana tam Fıstıkımın geldiği zamanlarda gelmişsin. Kasımın başı... Bir akşam, Gümüş ve yavrularına yemek indirdiğimde bas bas bağırarak apartmanın kapısının önüne geliverdin. Başta Kobe sandım seni, ama sanki cüssen ona göre biraz küçüktü. Dudağının üzerindeki beyazlığı, süt falan içmiş de onun bulaşığı sandım. Sonra biraz dikkatli bakıp sevince sitemizin yeni bir üyesi olduğunu anladım.

Karnın şişti, Hakan iç parazittendir dedi, seni polar mavi atkıya sarıp, kucağımda veterinere götürdüm. Hiç huysuzlanmadın, kucağımda başını koluma yaslayıp, etrafı izleyerek gidip gelmene çok şaşırdım. Veterinerin sana muamelelerinden, parazit hapını içirişinden hiç memnun kalmadın, veteriner sana elini uzatınca başını geri çekip, muayene masasından bana yönelip kızgın gibi miyavlayarak sanki bana beni götür dedin. Kucağıma aldığımda öyle mayıştın ki, iç parazit hapı alerji yaptı ve bir şeyler oluyor sanıp gözlerim karardı. Bir kedinin daha benimle hayatını kaybetmesine dayanamayacağım dedim, sen de ben yokken gittin...

O karakter sahibi tavırlarını, o üzerime tırmanışlarını, uyurkenki hareketlerini, bana yaşattığın mantar macerasını, o beyaz kıyafetimi yoğurup emişlerini... 2 gün ortadan kaybolup geldiğindeki çekingenliğini... ama en çok da o ürkek bakıp miyavlayışlarını unutmayacağım Tahin. Seni hep o naif miyavlayış şeklinle hatırlayacağım.

Mutlu bir hayat sürdüğüne inanıyorum, inanmak istiyorum. Olabildiğine özgürdün ve temel ihtiyaçların hep en güzel hallerde karşılandı. Bir can arkadaşın vardı... Ama sen bir ev kedisi olmalıydın, şimdiki en büyük ve tek pişmanlığım da bu yüzden.

Sen bu kısa hayatı hak etmeyen bir kediydin. Umarım şu an mutlusundur. Allahım seni en güzel yerlerde ağırlasın. Bundan sonra burada seni de anacağım.

22 Mayıs 2017 Pazartesi

290. gün

Merhaba Fıstık ve Tahin...
Öyle yılgın, öyle bitik, öyle çaresizim. 

16 Mayıs 2017 Salı

284. gün

Aklımda beni tırmaladıktan sonraki küskünlüğümüzü dağıtmak için bana naif, ürkek, sevimli bakışlarla yaklaşışın var. Allah beni kahretsin ki cezalandırmak istemişim seni, kısacık hayatına hiç kullanamayacağın dersleri eklemek, bidaha yapmanı engellemek bidaha yapabileceğin vaktin var olacağına inanarak... Seni tırmalamanın hemen akabinde de okşamamış, sana sımsıkı sarılmamış oluşumu, Allah karhetsin. Yine de bana yaklaşmana sebep olan şevkatse, sevgiyse... ya da sadece şu saçma dünyada yalnız kalma korkusuysa? Allahım ne ağır...
Seni çok özledim meleğim... Zaman hiçbir şeyi hafifletmiyor. Çığlıklar atmak istiyorum, seni çağırmak çağırmak çağırmak...
Bu pazar yanına geldim, uzunca vakit geçirdim seninle. Çiçekler ektim üzerine, katmerli ipek çiçeği ile kokulu küçük karanfiller. Tohumların kabuğu mu kırıldı ne, ne beni böyle ağlatan? Seni çok, çok, çok özlüyorum. Keşke senin yerine ya da seninle birlikte ölseydim. Benim masum, temiz, cennetim.

10 Mayıs 2017 Çarşamba

278. gün

Seni düşünmeden bir günüm bile geçtiyse yarını görmek nasip olmasın.

5 Mayıs 2017 Cuma

273. gün


 [last lines]
Susie Salmon:  [voiceover] When my mother came to my room, I realized that all this time, I'd been waiting for her. I had been waiting so long, I was afraid she wouldn't come. 
Abigail Salmon:  [whispering] I love you, Susie. 
Susie Salmon:  [voiceover] Nobody notices when we leave. I mean, the moment when we really choose to go. At best you might feel a whisper, or the wave of a whisper, undulating down. My name is Salmon, like the fish. First name: Susie. I was 14 years old, when I was murdered, on December 6, 1973. I was here for a moment. And then I was gone. I wish you all a long and happy life.

1 Mayıs 2017 Pazartesi

268. gün

Benim miniğim, benim meleğim, benim küçük cennetim... Nasılsın? Memnun musun yerinde, mutlu musun? Seni çok özledim. Samsun, güzel havalar sen demek benim için ve acıklı anılar... Balkonda yemek adetinden duyduğum rahatsızlık, gittiğin yere hep sırtımı dönerek oturmam... Benim minik prensesim. Sana son yazdığımdan bu yana biraz üzücü şeyler yaşadım. Haftaiçi, taaa seni ilk kaybettiğim zamanlar yazdığım bir hanım, yazdığım mesajı yeni gördüğü için bana döndü. Kendisine kedisi ile senin benzerliğinden ötürü ulaşmışım ve arada bir zahmet olmazsa, fırsat bulursa kedisi Şanslı'nın birkaç fotoğrafını atmasını dilemişim. Mesajı atalı neredeyse 8 ay olduğundan, kendisinden cevap gelince açıp yeniden kedisinin fotoğraflarını görüşüm benim için çok duygusal oldu. Sanki sen bir yerlerden çıkagelmişsin gibi hissettim. Gidişinden bu yana onca kedi besledim sokaklarda, onca kedi gördüm. Sana bu kadar benzeyenine rast gelmemiştim. Hanımefendi halimden anladı ve çok yardımsever çıktı. Onlarca fotoğraf gönderdi ve yaşadıkları şehri, semti söyleyip, istediğim zaman kapılarının bana açık olduğunu söyledi. Bir kerecik olsun sevebilmeyi çok dilediğimi söyledim, belki Ercan da bana eşlik ederse bir gün sırf onu sevmeye Ankara'ya giderim. O akşam çok ağladım, çok...

Sonraki günlerim biraz daha yumuşak geçti. Haftasonu, Samsun'a geldim ve annemin bir akrabasının düğünü için şehir dışına çıktık. Uzun zamandır saçlarımı kestirmemin gerekliliğini hissediyor ama ya fırsat bulamıyor ya erteliyordum, düğün için şekillendirmeden hemen önce kestirdim ve böylece sen gitmeden önceden beri bana eşlik eden saçlarımla da vedalaştım. İlk gittiğin zamanlar sana değmiş dokunmuş her parçamla vedalaşmak, her noktamı değiştirmek benim için sancılıydı biliyorsun, o zamanki kadar şiddetli olmasa da, yine de etkilendim. Gözlerim doldu. Kesilen saçlarımı da aldım.

Böyle bir haftanın ardından Samsunda olmak da benim için normalden biraz daha zor oldu.

Geçtiğimiz hafta yanına uğradık ama mezar düzenlemesi olduğundan yanımızda getirdiğimiz hercai menekşelerini, belki toprakla da oynayıp bozarlarsa diye ekemedim. Mezar düzenlemesi için mezar taşlarını da yerlerinden alıp toprağınızın üzerine bırakmışlardı, komşun Maya'nın da sanırım sahipleri onu düzenli ziyaret ediyor olmalı ki taşını geri dikmişlerdi. Ben başına bir şey gelebilir diye dikmedim meleğim. Ziyaretimizde 5 kedi takıldı peşimize, bir calico bir tekir nasıl açmış sevgiye... Tekir ben ayaktayken üzerime tırmanıverdi, şaşıp kaldım :) Uzun uzun sevdim kucağımda.

Bu hafta düğüne gittiğimizden pazar günü Samsunda olamadık, yanına gelemedik, özür dilerim. Seni seviyorum küçüğüm...